Geleceği inşa etmek, aslında çoğu zaman sandığımızdan daha sessiz, daha yavaş ve daha bugüne ait bir süreçtir. Çin atasözü bunu sade ve çarpıcı biçimde anlatır: “Ağaç dikmek için en iyi zaman 20 yıl önceydi; ikinci en iyi zaman ise şimdi.” Bu söz, yalnızca zamanlamaya değil; sorumluluğa da işaret eder.
Bugün hep birlikte üç zaman diliminin iç içe geçtiği bir dünyada yaşıyoruz: geçmiş, şimdi ve gelecek. Geçmiş deneyimlerimiz düşüncelerimizi şekillendiriyor, bugün aldığımız kararlar yarını belirliyor. Ancak çoğu zaman bu denge bozuluyor. Geçmişte takılı kalanlar bugünü yaşayamazken, yalnızca “anı yaşayanlar” geleceği başkalarının çizdiği sınırlar içinde deneyimliyor. Bu noktada Jack Welch’in sözü hatırlatıcıdır: “Kendi kaderini kontrol etmezsen, bir başkası eder.”
Araştırmalar, geleceğe yönelik bilinçli düşünmenin yalnızca motivasyonu değil, davranışı da dönüştürdüğünü gösteriyor. Stanford Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar, gelecekteki benlikleriyle güçlü bağ kurabilen bireylerin daha uzun vadeli kararlar alabildiğini ve kısa vadeli hazlardan daha kolay vazgeçebildiğini ortaya koyuyor. Yani mesele sadece hayal kurmak değil; bugünkü benlikle gelecekteki benlik arasında psikolojik bir köprü kurabilmek.
Bu köprüyü kuramadığımızda ne oluyor? Davranış bilimleri bu noktada oldukça net. Yapılan pek çok çalışma şunu söylüyor:
- Umutsuzluk duygusu yüksek olan bireyler, harekete geçmekte zorlanıyor. Beyin, “nasıl olsa olmayacak” düşüncesiyle enerjisini korumaya alıyor.
- Tekrarlayan denemelere rağmen sonuç alamayan kişilerde öğrenilmiş çaresizlik gelişebiliyor. Bu durumda potansiyel değil, geçmiş deneyim yön veriyor.
- Hızlı sonuç ve büyük başarı beklentisi, sabır ve sebat kasını zayıflatıyor. Oysa kalıcı değişimler çoğu zaman küçük ve istikrarlı adımlarla gerçekleşiyor.
- Başarısızlık ihtimali zihinde büyüdükçe, hiç başlamamak “güvenli” bir seçenek gibi algılanabiliyor.
Bu düşünce kalıplarıyla geleceği inşa etmek zorlaşıyor. Bu nedenle ilk adım, kendimizi tanımak ve zihnimizde dolaşan düşüncelerin farkına varmak. Çünkü düşünce, davranışın provasıdır. Bu noktada kendimize sormamız gereken iki kilit soru var. Birincisi: “Şimdi yaptıklarım beni gelecekte nereye taşıyor?” Günlük alışkanlıklarımız, iletişim biçimimiz, çalışma tarzımız ve önceliklerimiz… Hepsi sessizce bir yön çiziyor. Bu soru zaman zaman rahatsız edici olabilir; özellikle de cevap bizi olmak istemediğimiz bir yere götürüyorsa.
Tam da bu nedenle ikinci soru devreye giriyor: “İstediğim gelecek için bugün neleri farklı yapmalıyım?” Bu soru, vizyonu olanlar için yol açıcıdır. Araştırmalar gösteriyor ki; hedeflerini anlamlı bir amaçla ilişkilendiren bireyler, belirsizlik dönemlerinde daha dayanıklı oluyor. Vizyon, yalnızca yön değil; psikolojik dayanıklılık da sağlıyor.
Geleceği bilinçli biçimde inşa etmek isteyenler için atılabilecek bazı temel adımlar var:
- Kendi değerlerini netleştirmek ve kararlarını bu değerlere göre almak
- Başarıyı başkalarının ölçütleriyle değil, kendi tanımıyla ele almak
- Sürekli öğrenmeyi bir gelişim aracı değil, yaşam biçimi haline getirmek
- İlham alınacak rol modelleri bilinçli seçmek
- Değişimi tehdit değil, gelişim basamağı olarak görmek
- Önceliklerini netleştirip zamanı buna göre yönetmek
- Bugünü ve yarını kolaylaştıran sürdürülebilir alışkanlıklar geliştirmek
- Motivasyonu besleyen pozitif ve yaratıcı bir bakış açısı kurmak
- İletişimde ustalaşarak ilişkileri bilinçli yönetmek
- Yeni başlangıçlara zihinsel olarak hazır olmak
Peter Drucker’a atfedilen bir söz vardır: “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu yaratmaktır.” Eğer geleceğin bir gün bize teşekkür etmesini istiyorsak, bugünü o teşekkürün temeli olacak şekilde yaşamamız gerekir. Şimdi, yalnızca yaşadığımız bir zaman değil; yatırım yaptığımız bir alan. Ve yarın… Hep birlikte orada olacağız.