Hayat bazen otoyolda bazen yan yollarda geçer. Büyük hedeflere kilitlenmişken, rotayı değiştiren bir telefon, bir kriz, bir sorumluluk ya da sadece içsel bir korku, bizi ana yoldan uzaklaştırabilir. O yan yolda bir şeyleri erteler, bazı hayalleri askıya alır, bazılarınıysa sessizce gömeriz. Ve yıllar sonra bir sabah, “Ne oldu o hayale?” diye sorarız. Bu yazıda işte tam da o yan yolları, kaybolan hayalleri ve belki de hâlâ elimizde olan ikinci şans ihtimalini konuşacağız.
Harvard Business Review’ın bir araştırmasında, profesyonellerin %68’inin kariyerinde bir noktada büyük bir hayalinden “bilinçli olarak vazgeçtiği” veya “sürüncemede bıraktığı” ortaya konmuştur. Ancak bu vazgeçişlerin yalnızca %12’si stratejik nedenlerle yapılmıştır; geri kalanlar çoğunlukla korku, konfor alanı ya da zaman yönetimi eksikliği nedeniyle olmuştur.
Ertelemeyi anlamak için nörobilime kulak vermeliyiz. Psikolog Dr. Tim Pychyl’in çalışmalarına göre, erteleme hem zaman yönetimi hem de duygu yönetimi sorunudur. Zorlayıcı, belirsiz ya da kendimizi yetersiz hissettiren bir hedef karşısında, beynimiz kısa vadeli rahatlığı seçer. Bu da bizi daha güvenli fakat dar/yan yollara sokar.
Peki Yan Yolda Olmak = Başarısızlık mı? Asla. Hayat lineer değil. Geriye dönüp baktığımızda çoğu başarı öyküsünün temelinde “beklenmedik bir yön değişikliği” olduğunu görürüz.
Yan yollar bazen keşif alanlarıdır. Ana yoldan sapmak, yanlış yola sapmak değildir; bazen yeni bir yol haritasının başlangıcıdır.
Erik Erikson’ın yaşam evreleri kuramına göre, yetişkinlik döneminde insanlar “üretkenlik ve durgunluk” çatışması yaşar. Bu dönemde, üretkenliğimizi hayallerle ve anlamla besleyemiyorsak, içsel bir durgunluk, hatta kimlik krizi baş gösterebilir.
Ayrıca, Pozitif Psikoloji alanında çalışan Dr. Martin Seligman’ın “Umutsuzluk Üçgeni” modeline göre insanlar:
Bilimsel veriler umut verici: Journal of Applied Psychology’de yayımlanan bir çalışmada, bireylerin “başarısız olmuş projelere ikinci kez başlama” oranı %37; başarıya ulaşma oranı ise ilk denemeye göre %64 daha yüksek çıkmıştır. Çünkü ikinci şans, daha çok hazırlık, daha fazla içgörü ve daha güçlü bir motivasyonla gelir. Dahası, nöroplastisite sayesinde beynimiz yeni beceriler geliştirmeye ve değişime ömür boyu açıktır. Yaş, statü, hatta mevcut koşullar birer mazeret olabilir fakat engel değildir.
Bazı hayaller gerçekten geride kalır. Onları tamamen hayata geçirmemiz mümkün olmayabilir. Ancak o hayalin temsil ettiği duyguyu başka yollarla yaşamak mümkündür.
Kayıplar, alternatif yolların doğumuna da zemin hazırlar. Bu yazının sonunda kendimize sormamız gereken sorular var.
Hayaller kaybolmaz, yalnızca sesleri kısılır. Biz yeniden dinlemeye hazır olduğumuzda, fısıltıları tekrar duyulur. Yan yollardan ana yola dönüş her zaman mümkündür. Tek gereken şey: yönü yeniden tayin edecek içsel cesaret. Ve hep hatırlayalım ki “İkinci şanslar, ilk cesaret kırıldığında değil, umut yeniden yeşerdiğinde başlar.”