İletişimde sorun yaşadığımızda çoğu zaman ne söylediğimize odaklanırız. Oysa asıl fark yaratan, nasıl söylediğimizdir. Aynı cümle, farklı bir tonla ya da farklı bir kelimeyle söylendiğinde bambaşka bir etki yaratabilir. Bu yüzden iletişim, yalnızca mesaj iletmek değil; algı, ilişki ve güven inşa etmektir.
İş hayatında başarılı olan profesyonellerin ortak bir özelliği vardır: Sözlerinin arkasında dururlar ve bunu kırmadan, incitmeden ve karşı tarafı savunmaya itmeden yapabilirler. İşte bu noktada olumluluk, bir kişilik özelliğinden çok bilinçli bir iletişim becerisi olarak karşımıza çıkar.
Olumlu iletişim, her şeye “evet” demek değildir. Nezaket, pasiflik anlamına gelmez.
Yumuşak bir dil, sınır koymamak demek değildir. Olumluluk; gerçekleri saklamadan, netlikten vazgeçmeden ve sorumluluk alarak konuşabilme becerisidir. Zor bir geri bildirimi bile yapıcı bir zeminde paylaşabilmektir. Yani mesele, mesajı süslemek değil; mesajı taşıyacak doğru dili seçmektir.
Kullandığımız kelimeler yalnızca karşımızdakine değil, ortama ve ilişkiye de yön verir. “Bu mümkün değil” ile “Şu anda farklı bir yol denememiz daha gerçekçi olabilir” arasında anlam olarak büyük bir fark yok gibi görünse de yarattığı etki çok farklıdır. İlki kapıyı kapatır, ikincisi düşünmeye alan açar.
İletişimde olumluluk tam olarak burada devreye girer: Aynı sınırı, daha güçlü ve iş birliğine açık bir dille ifade edebilmek.
Etkili ve olumlu iletişim yalnızca kelime seçimiyle sınırlı değildir. Üç temel katmanı vardır:
“Ama”, “değil”, “hayır”, “maalesef”, “olmaz”, “imkânsız” gibi kelimeler çoğu zaman farkında olmadan savunma duvarlarını yükseltir. Bunların yerine alternatifler üretmek iletişimi yumuşatır ama mesajın gücünü azaltmaz.
Aynı cümle, farklı bir ses tonu ve beden diliyle söylendiğinde bambaşka algılanır. Olumlu iletişim; ses tonunun, mimiklerin ve duruşun sözlerle uyumlu olmasını gerektirir.
Profesyonel hayatta en sık karşılaştığımız iletişim reflekslerinden bazıları şunlardır:
Bu ifadeler kötü niyetli değildir; çoğu alışkanlıktır. Ancak iletişimde yarattıkları etkiyi fark ettiğimizde, aynı mesajı çok daha güçlü biçimde iletmemiz mümkün olur.
Küçük değişiklikler, büyük etki yaratabilir. Olumlu iletişim bazen çok küçük dokunuşlarla başlar:
Bu değişimler, mesajı yumuşatmaz; aksine daha profesyonel, güven veren ve çözüm odaklı hale getirir.
Bir yönetici düşünelim. Ekip üyesi hedefi tutturamamış. “Bu hedefi yine tutturamadın” demek ile “Bu hedefte zorlandığını görüyorum, birlikte neyi farklı yapabileceğimize bakalım” demek arasında hem duygu hem sonuç açısından büyük bir fark vardır. İkinci yaklaşım, sorumluluğu ortadan kaldırmaz; aksine gelişim alanı açar.
İletişimde olumlu olmak, karşı tarafı memnun etmeye çalışmak değildir. Önce kendimizi, sonra ilişkiyi yönetebilme becerisidir. Kullandığımız kelimeler; duruşumuzu, liderliğimizi ve profesyonelliğimizi görünür kılar.
Belki de kendimize sadece şu soruyu sormak yeterlidir: “Bu cümle, kurmak istediğim ilişkiye hizmet ediyor mu?” Çünkü iletişimde fark yaratan şey çoğu zaman büyük sözler değil; bilinçli seçilmiş kelimelerdir.