Blog

Geçmişi bilen, artık eskisi gibi yaşayamaz

Written by Efsun Yüksel | Dec 24, 2025 12:59:42 AM

Bazı cümleler vardır; ilk duyduğumuzda sadece doğru gelir, ikinci kez düşündüğümüzde rahatsız eder, üçüncü de ise hayatımızın yönünü değiştirir. “Geçmişi bilen artık eskisi gibi yaşayamaz” tam olarak böyle bir cümle.

Çünkü farkındalık, konforlu bir hediye değildir. Bir kapı açar ve o kapıdan geçtikten sonra, aynı odada kalmak mümkün olmaz. Biz çoğu zaman farkındalığı “aydınlanma”, “rahatlama” ya da “iyi hissetme” ile eşleştiririz. Oysa gerçek farkındalık çoğu zaman önce sarsar. İnsanı durdurur, yavaşlatır ve şu soruyu sordurur: “Ben bugüne kadar neyin içinde yaşıyormuşum?”

Psikoloji literatüründe farkındalık, yalnızca olup biteni görmek değil; gördüğünün sorumluluğunu almak olarak da tanımlanır. Harvard Üniversitesi’nin yetişkin gelişimi üzerine yürüttüğü ve 80 yılı aşkın süredir devam eden araştırmaya göre, yaşam doyumunu artıran en kritik unsur “kendini kandırmadan bakabilme” becerisidir. Yani olanı olduğu gibi görebilmek.

İşte tam bu noktada geçmiş devreye girer. Geçmişimizi gerçekten gördüğümüzde, hangi kalıpları tekrar ettiğimizi, hangi ilişkileri aynı yerden kurduğumuzu, hangi korkularla karar aldığımızı fark ettiğimizde artık “bilmiyordum” deme lüksümüz kalmaz. Ve bu bilgi, bizi geri dönülmez bir noktaya taşır. Bilmek, sorumluluk doğurur.

Nörobilim çalışmaları, beynin yeni bir içgörü kazandıktan sonra öncesindeki otomatik tepkilere eskisi kadar rahat dönemediğini söylüyor. Buna “geri dönüşsüz öğrenme” deniyor. Yani bir kez fark ettiğimiz bir kalıp, artık bilinç dışına tam olarak geri itilemiyor. Bu yüzden farkındalık bazen yorucudur. Çünkü artık şunu biliriz:

  • Sustuklarımızı neden sustuğumuzu
  • Ertelediklerimizi neden ertelediğimizi
  • “Ben böyleyim” dediğimiz her şeyin öğrenilmiş olduğunu

Ve işte tam burada kişisel gelişimin en kritik eşiğine geliriz. Çünkü gelecek, farkındalığın ardından başlar. Birçok kişi geleceği planlamaya hedeflerle başlamak ister. Oysa araştırmalar şunu söylüyor; geleceği değiştiren şey hedef değil, bakış açısıdır. McKinsey’nin liderlik ve dönüşüm üzerine yayımladığı raporlarda, sürdürülebilir değişim yaşayan birey ve kurumların ortak özelliği şu şekilde tanımlanıyor: “Geçmiş kararlarını yargılamadan inceleyebilen ve aynı kararları otomatik olarak tekrar etmeyenler.”

Biz geçmişi bildiğimizde, geleceği sihirli bir şekilde düzeltmeyiz ancak aynı döngüye bilinçsizce girmeyiz, aynı ilişkide farklı sonuç beklemeyiz, aynı alışkanlıkla farklı hayat kurmaya çalışmayız. Farkındalık, geleceği garanti etmez fakat olasılıkları değiştirir.

Eskisi gibi yaşayamamak bir kayıp mı? Bu soruyu çok duyuyoruz. “Keşke fark etmeseydim” diyen insan sayısı oldukça fazla. Bununla birlikte biliyoruz ki eskisi gibi yaşayamamak, aslında daha sahici bir hayatın davetidir. Çünkü farkındalık bize hayatın, otomatik pilotta akıp giden bir şey değil; bilinçli seçimlerle şekillenen bir yolculuk olduğunu gösterir. Ve biz bu yolculukta artık seçmediğimiz her şey de bir seçimdir demeye başlarız, ertelediğimiz her karar, geleceğe bırakılmış bir mesajdır diyebiliriz, kendimizi kandırmadığımız her an, gücümüzün arttığının farkında oluruz.

Geçmişi bilen artık eskisi gibi yaşayamaz. Fakat belki de mesele eskisi gibi yaşayamamak değil;
ilk kez gerçekten yaşamaya başlamaktır. Farkındalık bizi konfor alanından çıkarır, evet.
Aynı zamanda bizi kendi hayatımızın öznesi yapar. Ve işte bu yüzden farkındalık kıymetlidir.

Çünkü geleceği değiştiren şey mucizeler değil; görmeye cesaret ettiğimiz gerçeklerdir.